SON DAKİKA

ZONGULDAK HABER HÜRDÜŞÜN GAZETESİ LOKMAN GÜL

TARİHİN DERİNLİĞİNDEKİ SESSİZLİK KAYBOLMANIN GÖLGESİNDEKİ MEDENİYET

TARİHİN DERİNLİĞİNDEKİ SESSİZLİK KAYBOLMANIN GÖLGESİNDEKİ MEDENİYET
Bu haber 26 Eylül 2019 - 12:11 'de eklendi ve 130 views kez görüntülendi.

*Bir önceki yazının devamı

İslam medeniyeti insan merkezlidir. Kur’an’ın esas konusu olan insan, bu medeniyetin temel yapı taşını oluşturmuştur. İnsanların Kur’an ‘ın belirttiği kurallar çerçevesinde hak ve sorumluluklarını yaşayıp bilmelerini ve aralarındaki sevgi, saygı ve muhabbet bağını bu yolla kurulmasını öğretmiştir.  Böylece yeryüzünde iyiliğin emredilmesi, güzelliklerin yayılması ve çoğaltılması görevi insana verilmiştir.

Arap putperestliğinin yaygın olduğu dönemde insanlar kendine bir putu ilah olarak seçerek ona karşı ibadet ederdi. Bununla da sınırlı kalmayanlar Kâbe’nin etrafına putlar yerleştirerek ibadetlerini buraya taşımışlardır. İslamiyet ise “Tevhid” inancı ile putperestliği ve Allah’a karşı yapılan şirki ortadan kaldırmıştır. Ve böylece bu medeniyet ışığı çerçevesinde “bütün dinlerin müntesipleri, dini nizamlarındaki şirkleri veya şirk alametlerini; putlarını, resimlerini ve geleneklerini, İslam’ın ışığı altında ayarlayıp düzenlemeye ve lisanlarını onunla süslemeye dikkat etmişler, dini prensip ve esaslarını İslam tevhidine benzer ve yaraşır şekilde izah ve ifade etmeye çalışmışlardı.

Ancak günümüz yani yirmi birinci asra baktığımızda insanlığın ahlakça, akılca ve en önemlisi de dini yaşama açısından büyük bir değişim içerisinde olduğunu söylememiz gerekmektedir. Geçmişte yani ilkel zamanlarda insanların tapınmak için yaptıkları putlar günümüzde insanlığın arasında değişik şekillerde varlığını devam ettirmektedir. Günümüzün putperestliğinde, insanı nefsinin, istek ve arzularının derinliklerinden yakalayan öyle putlar türetilmiştir ki, insanları o putlara inanmaktan alıkoymak nefislerine zor gelmektedir. Ancak unutulmamalıdır ki bu günümüz putlarından arınabilmek sağlam bir akıl, sağlam bir iman ve ahlakı gerektirmektedir.

Eskiden toplumumuzun yaşam mekanizmasını idare eden ve bu temel üzerine oturtulmuş olan iki kaynağımız mevcuttu. Bunlar; Kur’an-ı Kerim ve Peygamberimiz ’in Hadis ve sünnetleri idi. Bu dönem içerisinde yaşayan toplumlar yaşamlarını sürdürürken attığı her adımı bu iki temel üzerine kurduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Ancak daha sonra ki dönemlerde Kur’an-ı Kerim ve Peygamberimizin yerini Batı’dan gelen etkiyle beraber “Aklın” aldığını görmekteyiz. Yani insanların hayatını çevreleyen ve onu düzene koyan ayetler ve hadisler ortadan kaldırılmış yerine “Ben” diyen ve “Aklın ortaya koyduğu” kurallar ve düzen getirilmiştir. Ancak şu çok önemlidir. Bizim medeniyetimiz akıl medeniyeti değil tam tersine “Gönül Medeniyeti”dir. Ve bu yolda Müslüman bir ferdin yapması gereken en önemli şey aklı mutlaklaştırmamaktır. Ancak günümüzde ilahi bilgi şu veya bu şekilde bir yana atılıp akıl mutlaklaştırılmıştır. Özellikle aklın dâhilerinden kabul edilen filozoflar, Resûlüllah (s.a.v.) tercih edilir olmuştur.

Bu gerileme XIX. ve XX. asır nesillerinin gözlerine daha cazip görünen materyalist sorulara terk etmesinden doğmuştur. Çünkü bu dönem içerisinde yaşayan insan, bu meselelere tamamen kayıtsız kalmayı ve daima uzak durmayı seçmiştir. Bu insanlara göre dünya hayatından sonra ikinci bir hayat, cennet, cehennem, sevap, ceza, kurtuluş, ahiret, sorgu vb. gibi dini unsurlar var ile yok arasındadır. Çünkü bu insanlara göre çağ insanının günlük meselelerine ve yaşadığı problemlere çözüm üretmemektedir. Bugünü yarına bırakmayan, dünyadaki zevkini âhirete koymayan bir yapıdadırlar. Bu hayattan sonraki meseleleri onların nazarında meçhuldür, boş bir vehimden ibarettir. “Fakat âhiretin olacağına dair kendilerine arka arkaya ilim ulaşmaktadır. Doğrusu onlar bundan şüphe içersindedirler. Daha doğrusu onlar âhiretten yana kördürler.”

Etiketler :
HABER HAKKINDA GÖRÜŞ BELİRT
YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.
SON DAKİKA HABERLERİ
İLGİLİ HABERLER